BİRLİKTE

GELECEĞİ ŞEKİLLENDİRELİM

BİRLİKTE

GELECEĞİ ŞEKİLLENDİRELİM

BİRLİKTE

GELECEĞİ ŞEKİLLENDİRELİM

İslam'a Giriş

İslâm’a giriş, imanla gerçekleşir. İman, Allah Teâlânın Hz.Muhammed'e indirdiği, o'nun da insanlara tebliğ ettiği kesin olarak belli olan şeylerin tümüne tereddütsüz inanmak ve onaylamaktır. İmanın temelini, iste bu kabul ve onaylama oluşturur.

Müslüman olmak isteyen kişi bu kabul ve tasdikini "Şehadet ederim ki, Allah’tan başka tanrı yoktur ve yine şehadet ederim ki Hz. Muhammed O'nun kulu ve elçisidir" mealindeki "Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve rasülüh" cümlesiyle açıklar. Bu cümleye "Kelime-i Şehadet" denir.

İman, bilerek, isteyerek benimseyerek inanmaktır. Bir kimse kalben inanmadığı halde diliyle bu cümleyi söylese iman etmiş olmaz. Kelime-i şehadeti söyleyen kimse, son ilahi kitap Kur'an-ı Kerim'i bütünüyle benimsemiş ve Allah’ın son peygamber Hz. Muhammed'e vahiy yoluyla bildirdiği, Onun da insanlara tebliğ ettiği her şeyi tamamen kabul etmiş demektir. Bu sebeple Allah’ın varlığına ve birliğine imanın yanında; meleklerin varlığına Allah’ın gönderdiği kitapların gerçek olduğuna, peygamberlere, Ahiret gününe her şeyin Allah’ın takdiriyle meydana geldiğine, kısacası Kur'an-ı Kerim'in ve peygamberimiz Hz. Muhammed'in kesin ve net olarak bildirdiği şeylerin hepsine inanmak imanın şartıdır. "Kelime-i Şehadet" bütün bunları topluca kabul ve tasdik etmeyi ifade eden bir anahtar cümledir. Bu yüzden Kelime-i Şehadet, İslâm’a giriş sözleşmesi yapmak gibidir. Bu sözleşmeyi yapan insan, Allah'a büyük bir söz vermiş, O'nun emirlerini tereddütsüz bir şekilde kabul edip yerine getirmeyi,yasaklarından kaçınmayı benimsemiş olmaktadır.

Kelime-i Şehadeti söyleyerek yaptığımız sözleşmeye bütün mahlukat şahit oluyor. Şayet bu sözleşmeyi bozarsak, sözümüzden döndüğümüze şahit olan veya bu sözleşmeye aykırı hareket ettiğimize tanık olan yeryüzündeki ve gökyüzündeki her şey Allah’ın huzurunda aleyhimize şahitlik edecektir.

 

Ayrıca, bu sözleşme ile müslüman toplumun bir ferdi haline gelmiş oluyoruz. Müslümanlarla evlenme, zekat alma, verme, müslümanlarla her türlü dayanışma bu sözleşmenin kapsamına girmektedir.

 

İman etmek için kimse zorlanamaz. İslâm’a girmek isteyen kendi isteğiyle girer. İman etmeden önce araştırma yapılabilir, kafada oluşan her türlü tereddüt ve şüphenin cevabi aranabilir. Ancak iman ettikten sonra iyi bir mümin, iyi bir müslüman olabilmek için kalpten her türlü tereddüdü söküp atmak gerekir. Çünkü imanla tereddüt bir arada olmaz. Bu yüzden iman, insanin kalbinin derinliklerine öylesine kök salmalı ki onu İslâm’a aykırı davranışlardan alıkoymalı, onun zihniyetinin, ahlakinin ve davranışlarının İslâm’a göre şekillenmesine imkan vermeli.

İslâm’a girmek için herhangi bir aracıya ihtiyaç yoktur. Bir kimse yukarıda belirttiğimiz hususlara inanmak suretiyle kendiliğinden İslâm’a girebilir.Bu hususta başkaları kendisine ancak bilgi vererek yardımcı olabilirler. İslâm’a giren kimse kendisine, tam bir inanç berraklığı kazandıracak kaynağa ulaşmış olmaktadır. Böylece önemli bir inanç değişiminden sonra ilk fırsatta bir de gusül (boy abdesti) alınmalıdır. Gusül ilerde tarif edilecektir.

 

Belirli bir topluma değil bütün insanlığa gönderilmiştir. Hak dinin ulaştığı kemal nokta olması münasebetiyle kıyamete kadar insanlığın tabi olacağı hak din olarak devam edecektir. İslâm Dini, daha önceki hak dinlerin temelini doğrulamaktadır. Ancak İslâm dini geldikten sonra onlara ihtiyaç kalmamıştır. Kur'an-ı Kerim nazil olduktan sonra da diğer ilahi kitaplara ihtiyaç kalmamıştır. Çünkü Kur'an-ı Kerim, diğer kitaplarında ihtiva ettiği Allah’ın varlığına ve birliğine, Peygamberlerine, kitaplarına, meleklerine, Ahiret gününe ve her şeyin Allah’ın takdiriyle meydana geldiğine inanan neslin, aklin ve dinin korunması gibi hak dinin temel esaslarını yeniden ortaya koymuş; daha önceki kitaplarda yer alan gerçekleri tasdik etmiş, tahrif edilen hususları da düzeltmiştir.

İslâm Dini, son hak din olduğu için hak dinin temel prensipleri kesin bir şekilde ortaya konarak, zamana ve mekana göre değişebilecek nitelikte hükümler, ilim adamlarının içtihatlarına bırakılmıştır. Müslümanlığın kıyamete kadar sürmesini ve her asırda hak din niteliğini devam ettirmesini sağlayan da bu niteliğidir.

Hak Dinin Kemale Ermesi

Hak din, ilk insan ve ilk peygamber Hz.Adem’le başlamıştır. Esas itibariyle hak dinin temel prensiplerinde değişiklik yoktur. Fakat kabiliyetlerin, zaman ve mekanın, sosyal şartların değişmesine ve gelişmesine bağlı olarak ibadet şekilleri ve bazı hükümlerde değişiklikler olmuştur. Peygamberlerin getirdiği esaslarla insanlar yükseldikçe, fikirler geliştikçe, medeniyet ilerledikçe Allah (c.c) peygamberleriyle ortaya koyduğu dinlerini de tekamül ettirmiş, bu tekamül, Musevilik ve Hıristiyanlığı da aşarak İslâm’da kemale ermiştir. Aynı şekilde sahifeler halinde başlayan ilahi kitaplar, Tevrat ve İncili de geçerek kıyamete kadar sürecek olan sonsuz mucize Kur’an-ı Kerim’le noktalanmıştır. Artık bundan sonra ilahi kitap gelmeyecek ve Kur’an, kıyamete kadar insanlığın rehberi olacaktır. İslâm dini hak dinlerin sonuncusudur.

Belirli bir topluma değil bütün insanlığa gönderilmiştir. Hak dinin ulaştığı kemal nokta olması münasebetiyle kıyamete kadar insanlığın tabi olacağı hak din olarak devam edecektir. İslâm Dini, daha önceki hak dinlerin temelini doğrulamaktadır. Ancak İslâm dini geldikten sonra onlara ihtiyaç kalmamıştır. Kur’an-ı Kerim nazil olduktan sonra da diğer ilahi kitaplara ihtiyaç kalmamıştır. Çünkü Kur’an-ı Kerim, diğer kitaplarında ihtiva ettiği Allah’ın varlığına ve birliğine, Peygamberlerine, kitaplarına, meleklerine, Ahiret gününe ve her şeyin Allah’ın takdiriyle meydana geldiğine inanan neslin, aklin ve dinin korunması gibi hak dinin temel esaslarını yeniden ortaya koymuş; daha önceki kitaplarda yer alan gerçekleri tasdik etmiş, tahrif edilen hususları da düzeltmiştir.

İslâm Dini, son hak din olduğu için hak dinin temel prensipleri kesin bir şekilde ortaya konarak, zamana ve mekana göre değişebilecek nitelikte hükümler, ilim adamlarının içtihatlarına bırakılmıştır. Müslümanlığın kıyamete kadar sürmesini ve her asırda hak din niteliğini devam ettirmesini sağlayan da bu niteliğidir.